Salon Paketi Anatomisi: Koltuk, Köşe, TV Ünitesi, Sehpalar 

Giriş 
Bir salonu uzaktan izlediğinizde göz genellikle büyük oyunculara takılır: geniş koltuk, uzanma modülleriyle tamamlanmış köşe, duvar boyunca uzanan TV ünitesi, ortada duran sehpa. Oysa bu dört parça yalnızca mobilya değil; salonun nabzını tutan, evin temposunu belirleyen yapısal unsurlardır. Koltuk evin kalbini atar, köşe yön duygusunu kurar, TV ünitesi bakışı sabitler, sehpalar ise akışı dengeler. Bir araya geldiklerinde, salon yalnızca bir oturma alanı olmaktan çıkar; evin sosyal, duygusal ve estetik merkezi hâline gelir. Bu yazı, salon paketinin dört ana unsurunu bir anatomik plan gibi ele alıyor: koltuğun ritim kuran doğasını, köşe koltuğun mekânsal geometrisini, TV ünitesinin odak noktası olma halini ve sehpaların düzeni görünmezce nasıl yönettiğini. En sonunda, bu yapının sofraya nasıl dönüştüğünü anlatacak yeni bir serinin kapısını aralayacağız. 

 

1) Koltuk: Salonun Nabzı, Ritimle Gelen Denge 

Bir salona girildiğinde ilk fark edilen, oturulacak yerin biçimidir. Koltuk yalnızca bir oturma yüzeyi değil; mekânın duygusunu belirleyen ilk cümledir. Doğru seçilmiş bir koltuk, salonu hem davetkâr hem dengeli kılar. 
Koltuk, salonun nabzını atar. Üzerinde geçirilen saatler, yapılan sohbetler, sessiz akşamlar… Hepsi koltuğun biçimiyle hafızaya kazınır. Düğün paketinde koltuk, genellikle köşe ve TV ünitesiyle aynı ölçü senaryosu içinde düşünülür; çünkü koltuğun yönü, odanın akışını belirler. 

Ergonomide oturum yüksekliği 42–45 cm, derinlik 55–60 cm aralığında tutulduğunda beden doğal bir denge bulur. Koltuğun sırt yüksekliği pencere kotunu aşmamalı; böylece ışık içeride akmaya devam etmelidir. 
Kumaş dokusu yalnız konfor değil, psikoloji de yaratır: yumuşak bukle kumaş sıcaklık hissi verir, mikrofiber kolay temizlik sağlar, kadife ise klasik zarafeti çağırır. 
Renk, ışığın diliyle konuşur. Kuzeye bakan evde açık bej ve taş tonları; güney cepheli geniş salonlarda antrasit, toprak veya zeytin tonları gözün dengesini kurar. 

Koltuk, sosyal akışın da merkezidir. Karşılıklı dizilim sohbeti doğrudanlaştırır, L formu yakınlığı artırır, paralel kurulum izleme odaklı bir ritim yaratır. Koltuk yalnız bir mobilya değil, evin en çok hatırlanan sessiz anlarının fonudur. 

 

2) Köşe: Akışın Yönünü Çizen Geometri 

Köşe koltuk, salon planının eksen noktasıdır. Bir duvarla diğerini birleştirir; hem oturma kapasitesini artırır hem mekâna yön kazandırır. 
Uzanma alanı oluşturur ama aynı zamanda planı dengede tutar. Köşe, salonda enerjinin döndüğü sessiz bir kavşaktır. 

İyi yerleştirilmiş bir köşe, salonun hem sınırını hem merkezini çizer. 
Duvarla arasında 10–15 cm pay bırakmak, havayı ve ışığı geçirir; koltuğun mekânı yutmasını engeller. 
Uzanma yönü pencereyle aynıysa gün ışığı yüzeyde nazikçe dolaşır. 
Köşe modüllerinde “sohbet üçgeni” kuralı önemlidir: koltuk hattı, TV ünitesi ve orta sehpa arasında hayali bir üçgen oluşur; bu üçgenin kenarları dengedeyse salonun enerjisi rahat akar. 

Kumaş sertliği 30–32 DNS aralığında olduğunda form uzun süre korunur; minderlerdeki homojen dağılım oturumu destekler. 
Yön değiştirilebilir köşeler, taşınma sonrası bile aynı uyumu sürdürür. 
Köşe koltuk, akşam ışığında lambaderin gölgesini yakalayan, gündüz pencereden gelen rüzgârı karşılayan mobilyadır. 
Köşe, bir evde hem gevşemenin hem toplanmanın sahnesidir; o yüzden planın en çok “nefes aldığı” köşedir. 

 

3) TV Ünitesi: Bakışın Merkezi, Dengenin Sessiz Direği 

Salonun odağı, bakışın birleştiği noktadır ve genellikle o nokta TV ünitesidir. 
Ekran yalnızca teknolojiyi değil, duvarın tüm enerjisini de taşır. 
Ünitenin yüksekliği, genişliği, rengi; salonun bütün planını dolaylı olarak yönetir. 

İdeal TV ünitesi yüksekliği, oturum hizasıyla aynıdır. Koltukta otururken ekranın alt kenarı göz çizgisinin hafif altında kalmalıdır; bu açı hem boyun hem omuz rahatlığı sağlar. 
Kablo kanalları görünmez olmalı, duvarla mobilya arasındaki ilişki temiz bir yüzey oluşturmalıdır. 
TV ünitesi yalnız cihazı değil, düzeni taşır. Açık raflar dekoratif objelere nefes alanı verirken; kapalı modüller dağınıklığı saklar. 

Malzeme dili, salonun genel karakterine göre seçilir: ahşap sıcaklık katar, taş veya mat lake yüzey modern bir duruluk yaratır. 
Koltuk ayaklarıyla aynı renkte seçilmiş metal detaylar, gözün eşyalar arasında bağ kurmasını sağlar. 
Işık burada görünmeyen bir ortak gibidir. Raf altına yerleştirilen LED hatlar, ekran kapalıyken bile duvarda yumuşak bir sıcaklık bırakır. 
İyi kurgulanmış bir TV ünitesi, göze çarpmadan tüm mekanı bir arada tutar; tıpkı bir orkestra şefinin ellerini hissettirmeden ritim vermesi gibi. 

 

4) Sehpalar: Dengenin Küçük Ama Etkili Oyuncuları 

Bir salonun en sessiz ama en vazgeçilmez parçaları sehpalar, planın görünmez mimarlarıdır. 
Orta sehpa merkezde toplanmayı kolaylaştırır, yan sehpalar hareketi tamamlar. 
Bir fincanın indiği, kumandanın konduğu, kitabın bırakıldığı her an aslında salonun nefes alışverişidir. 

Orta sehpa oturum yüksekliğinden 5 cm kadar alçak olmalıdır; bu oran, göz hizasını ve ulaşım kolaylığını dengeler. 
Sehpa koltuk hattının üçte ikisi kadar uzunlukta olmalı; geçiş koridoru bırakılmalıdır. 
Yuvarlak formlar akışı yumuşatır, kare yüzeyler simetriyi kuvvetlendirir. 
Malzemede kontrast etkili bir dil kurar: açık tonlu koltukla koyu ahşap veya taş yüzey; koyu koltukla cam tabla… Salonun karakteri bu küçük tezatlarda derinlik kazanır. 

Yan sehpalar, koltukların kenarlarında küçük sahneler kurar. Yüksekliği kol dayanağıyla aynı hizadadır. 
Metal ayaklı cam bir sehpa modern bir netlik taşırken, masif ahşap sıcaklık hissi verir. 
Bir lambaderin gölgesi altına yerleştirilen dar tabla, kitabın ve fincanın doğal durağı olur. 
Sehpa üstündeki küçük objeler – bir vazo, bir defter, bir tepsi – salonun imzasıdır. 
Her sabah ışık değiştiğinde bu yüzeylerde yeni yansımalar oluşur; günün ritmi, sehpa üstünde yeniden başlar. 

 

Sonuç: Dört Parça, Tek Akış 

Salonun hikâyesi, bu dört parçanın sessiz uyumuyla tamamlanır. 
Koltuk, kalbi atar; köşe, yönü çizer; TV ünitesi bakışı toplar; sehpalar ritmi dengeler. 
Bir araya geldiklerinde, salon yalnızca mobilyalardan değil, alışkanlıklardan oluşan bir senaryoya dönüşür. 
İyi kurgulanmış bir salon paketi, ölçü, ışık ve hareket arasında görünmez bir harmoni kurar. 
Bir evde huzurun ölçüsü, eşyaların sessizce birbirine uyum göstermesidir. 
Düğün paketi bu uyumu en baştan kurar; yaşam başladıktan sonra düzen zaten kendiliğinden akar. Salonun ritmini kurduk. Şimdi o ritim, sofranın etrafında yeniden şekillenecek. Bir sonraki yazımızda “Yemek Odasının Dili: Masa, Sandalye, Konsol, Aydınlatma” başlığıyla; sofra düzeninin ritmini, oturum konforunu, depolama ve ışık dengesini, yemek alanının duygusal merkezini anlatacağız.